19 Haziran 2015 Cuma

GEÇMİŞ GEÇTİ

 Yine yazıp yazıp silmekle,yazdığım iki kelimeyi kaydedip aylar sonra tekrar silmekle geçmiş günlerim.Yazamamışım. Bir şeyler hep engel olmuş, yıl olmuş, zaman geçmiş.Oysa zaman yazmayı esirleştirmezdi. Yazmak, bazen sayfalarca. Rahatlamak mı,belki. Bazen öyle şeyler olur ki, bazen o denli sızlar ki parmak uçların... Yazmak böylesine uzaklaşır.Düşündüğünde ise bu sızının aslında ne kadar zaman kaybı,ne kadar pişmanlı
k koktuğunu anlarsın.Yazmak size umut verebilir.Yazmak yaşam gücü,sevinci taşıyabilir.Yazmak dediğimiz şey aslında o kadar yüce, o kadar kıymetlidir ki... Bunu yazan,yazabilen veyahut yazmaya engel kılan yarası olanlar bilebilir. Oysa öyle günler olur ki insan taştığı zaman döker kelimelerini.Lakin ben yapamadım. Moral bozukluğunun bu denli aşmış olduğu zamanlarda yazamamak.iki kelimeyi bi cümleye bağlayamamak. Budur moral bozukluğunu ikiye katlayan.budur sizi yazmaktan uzaklaştıran.

 Günler damla damla su misali akmakta,birikmekte.Yaralar iyileşmekte.Güneş gülümsemekte.Hayat her zaman devam etmiştir.Bu bilinen bir gerçekliktir.Bir yerlere takılı kalıp yaşamak anları hatta anıları kaybetmekten başka bir şey olmayabilir.Yanlış cevaplarla gitmiş sorularda olabilir.Üstümüzden geçen bulutlara pek de inanmamış olabiliriz.Çünki onlar biraz hüzün taşırlar.Hüzün…Öyle ki bir bebeğin yüzüne bakarken.öyle ki sokaktan geçerken,düşmüş bir yaprağı izlerken ve kenarı yırtılmış bir küçük fotoğrafta saklı olabilir.Hüzün belki hayatınızın büyük bir parçası da olabilir.Aslında değildir.Fakat biz insanlar abartmayı her zaman severiz.Mutluyken mutsuz diyebilir miyiz?Bazen deriz.çünkü geçmiş bazen uçamayan bi kuştur.Çırpınıp çırpınıp kaçamayan.Biliyoruz ki unutmak diye bir olay var.Tüm geçmişine reset atmış insanlarda olabilir.Peki o insanlar nasıl olur da geçmişin çiçekli yollarını unuturlar.Lakin doğru. İnsan unutmak isterse ona sadece bir yumak zaman gerekir ve günler geçtikçe,iyiki demeye başladıysa geçmiş geçmiştir.Geriye sadece hatıralar kalır.

 Bezen merak eder insan.Kilometrelerce,günlerce uzakta yaşayanları.Bazen merak eder insan okyanusun,denizin derinliğini.Bazen merak eder insan geminin sessizce ilerleyişini.Ve bazen, belki çoğu zaman iyiki der insan.Birini tanımak,tanımaya çalışmak.Hoş.İyi arkadaş olmak.Güvenmek,İstemeden,bilmeden belki tanımadan.Garip.Fakat kötü olan hiçbir şey yoktur kanımca.İnsan bi anda güvenebildiyse bu arkasından büyük üzüntüler,büyük kırıklar getirebilir.Hayatınız boyunca sadece arkadaşlarınızdan yara almış olabilirsiniz ve bu  sizi hala akıllandırmıyorsa birdahakiler belki akıllandırır.Demem o ki iyi arkadaşlar bazen hata yapar.Bu hata kayıp getirir.Bu hata kalp kırıklığı, bu hata hüzün bulutları getirir.Bunlar hep yaşam tecrübeleri olarak adlandırılabilir.İnsan bazen merak eder.Başka insanların kabuk tutmuş yaralarını.Dinlemek ister hüzün kokan konuşmaları.Bazense derman olmak ister derdine.İyi arkadaş olmak  bunu gerektirebilir.

   Yaranızın kabuk bağladığını düşünüyorsanız eğer hayat size büyük umutlar getirir.Mutlu olduğunuza inanıyorsanız her şey yolunda demek olabilir.Unutun.Geçmişin derinliklerinde kaybolmak pek de akıl sağlığına yarayacak bir hareket değildir.Bu sizi hüzün bulutlarının içine hapseder.ve mutsuzluk bulaşıcıdır.Etrafınızdaki insanlar bunları hak etmeyebilir.Mutlusunuz.Geçmiş bitti,Geçmiş toz,Geçmiş duman.Pişman olmak yok çünkü yaşadığımız her şeyde aslında birçok güzellik saklıdır.

 Kendinize her zaman iyi bakın.Ve bol su için.


14 Temmuz 2014 Pazartesi

GİTMEK.

  Ellerimde sessizliğin hazin boşluğu var şimdi.Yorgunluk var,bırakılmışlık var hissizlik var.Kelimeler buğulanmış,anlamlar satır satır buharlaşmış.Geride kalan hırçın bir sessizlik ve göğsümdeki yoğun gürültü...Konuşsam anlamlar kafiyesiz,sussam bitmişlik...Haykırsam duyacak olan yok,ağlasam boğazım düğüm...Ne yapsam,kendimi nerelere saklasam da gitmek eylemini beynimin perdelerinden çıkarıversem.Ne yapsam da göğsümdeki gürültüden kurtulsam?

 Gizli saklı bakışmaların verdiği acı var.Bir kaç saniye, milyonlarca anı.Dost kelimesini böyle güzel,böyle içten,böyle anlamlı yerleştirebilirken ben, böylesine kabullenebilmişken,gitmek kim için?Gitmek ne için?Gitmek neden kolay?

  Bir sevgili değil.Bir ebeveyn değil.Yahut bir arkadaş,bir kardeş değil.Bütün hepsinin harmanlandığı taptaze bir hamur.Sevgi var içinde,öyle anlamlı.Dost,dostluk...Çoğu zaman kelimelerin bile yetemeyeceği,anlamların etkisiz eleman olduğu,hissedebildiğin,anılarına işlediğin müthiş kavram.Fakat neden böyle?

  Zamanın sıskalaştığı ve kavramların inceldiği bir dönemdeyim.Zaman alır mı boşluğa düşmüş duyguları?Zaman alır mı kaybolmaya yüz tutmuş insanları?Aldığına şahit oldum.Bir şeyi seviyorsanız eğer hep sevmeliydiniz.Bir şeyi seviyorsanız eğer olduğu gibi,olduğu kişilikte sevmeliydiniz.Sürekli baskı kurmak sizin üzülmenize sebep olabilecek bir olgudur.Bu yüzden önce inanmalıydınız.Ben yapamadım.

  İnanmak kuvvet ve sabır gerektiriyor kanımca.İnanmak için güvenmek gerekiyor.Lakin güven zor kazanılıp,kolay eriyecek bir kavram.Dost kelimesini kullanıyorsak eğer ardına güven ve inanç kelimesini de saklamalıyız.

  Belirli bir zaman sonra duygular yer değiştirebilir.Anlam vermek,hoş karşılamak gerekir.Bir insanı sevmekten yorulabilirsiniz yahut sevgi eksikliğinden.İnsanlar unutabilir.İnsanlar farketmeyebilir,insanlar kör.Bir kişi sizden gitmişse eğer bunun olaya dönüşmesi canınızı pek acıtmaz.Kabul edelim ki kabullenmek diye bir durum da var.Her şeye rağmen siz gitmemişseniz ve yarı yolda bırakmamışsanız eğer kendinizle gurur duyun.

  Çok sevmek yanlış değil fakat ağırdır.Dostunuz sizi yarı yolda bırakıyorsa eğer bir sebebi vardır.Alışmak gerekiyor,karışmak.Birde unutmak.Acılar,bırakılmışlıklar ve hüzün unutmak için var.Sebebi ne olursa olsun mükemmel sevdiğiniz bir insanı kaybetmek kolay değil.Gitmesini izlemek te.Fakat yoğun bir melankoliğe düşmektense unutmak ve hiç olmamış gibi davranmak kolayı.

   DOSTUM BIRAKTI,KAYBOLUYORUM.

27 Mayıs 2014 Salı

Yaşamın Minik Sırrı

 Bugün, bugün olduğu için güzel.dün,dün olduğu için güzeldi ve yarın yarın olduğu için güzel olacak.Eğer istiyorsak o denli mutlu olabilirdik ve istediğimiz ölçüde mutsuz.Ellerimiz kutsal.Belki bu türlü sebeplerden.Yaşamak ellerimizde,gülmek ellerimizde ve mutsuzluk...Ellerimizde...Bütün duygu karışımlarının kokusu sinmiş üstüne.Bütün isimlerin,bütün tartışmaların,bütün sevişmelerin...
 Duygular bilindik,eski,fakat yabancı karakterlere bürünüp çalmış kapılarımızı.Her açtığımızda,her kalp atışında bitmiş Haziran.Her nefes alışımızda uçmuş kuşlar.Çünkü Hayat kısa...


 Eğer bugün güneş batıyorsa ve yarın güneşin doğacağını hayal edebiliyorsak elbet umut bizim için vardır.Fakat güneş doğuyorken gecenin karanlığını düşünüyorsak elbet kayıplarımızda vardır.Anı yaşamak diye bir olgu var ise ve bu bizim için iyi bir şeyse...İyi şeyler güzeldir.Anlar...Zamanın çekimlenmemiş hali.Bugün mutsuzken yarında mutsuz olacağız gibi bir kaide yoktur.Fakat ,yarın mutsuz olacağım korkusuyla izlersek güneşi, yarınlarda mutsuzluk aşikardır.Zamanı yaralarla ölçmememiz gerektiğini öğrenmek ne denli zor?Yaralar,geçmişin izleridir.Eğer ağrımıyorsa kalan izlerin de bir anlamı olmamalıdır.


 Hepimizin sararmış yapraklarında ince hüzünler saklıdır.Herkes biraz hatalı,biraz masumdur.Bunun pişmanlığını her gün,her dakika yaşıyor olmak ise zihin ve yürek yorgunluğundan başka bir şey değildir.Bırakın geçmiş kendi pişmanlığıyla yaşasın.Bizde kalan büyük bir tecrübe konusudur.



 Farketmeden başka karakterlere ait olmuşuzdur,farketmeden uzak,yabancı ve çirkinliğin içinde buluşmuşuzdur kendimizle.Sever gibi yapmışızdır,oysa henüz vakit varken.Sevgiyi kırmışız,incitmişizdir.Sonra dönüpte nasılsın ben,napıyorsun demişiz,diyebilmişizdir.Kendimizi usul usul kandırırken,karşımızdakinin derin ve kuvvetli duygularını hiçe almışızdır.Kendimiz için öylesine değerli olan hislerin başkası için hiçbir önemi yokmuş gibi davranmış,ayıp etmişizdir.İçimize  sevmiyorum diye haykırırken,sevdiğimizi benimsetmeye çalışmışızdır.Minik roller yapmışız,inanmıştır.Sonra farkında olmadan biz inanır olmuşuzdur.Film film olmaktan çıkmış,roller anlamını yitirmiştir.Kalpler kırılmıştırAyrılık denen o kelime ilk kez bu kadar hüzünsüz olmuştur.Belki huzurdur.Her şey bitsin,unutmalı anıları derken ağlayan bir kalbi de hissedebilmişizdir.Ne ara bu kadar acımasız olduğumuzu sorarken benliğimize,bunun aslında nasıl da anlamlı ve değerli olduğunu düşünmüşüzdür.İyi yapmışızdır bir yana.Kendimizi unutmuşuzdur çünki.Başkasının mutluluğu için ne hissettiğimiz,ne denli sevmediğimiz umurumuzda olmamıştır.Her dakika sevmeye,tekrar tekrar sevmeye çalışmışız,olmamıştır.Katlanmaya çalışmısızdır,yine olmamıştır.
 Her şeyin affedilme sınırı vardır.Eğer kendinizi affedebiliyorsanız...İşte bütün mesele budur.Geçmişte yaşadığınız bu denli olayların sonucunda yoğun bir pişmanlık yaşayıp,her gün canımızı acıtırsak...Zaten biz bitmişizdir.Bırakın gitmiş olanlar dönmesin.Şu hava boşluğunda kendinizi rahat bırakın.Unutun canınızın yandığını,unutun üstünüze püskürülen nefreti.Her gün farklı güzeldir,mutluyum diyene.Siz mutluları,umutluları olun.


Çünkü geçmiş geçmişte kaldı ve eğer mutsuz iseniz bile o an mutsuzluğunuzu yaşayın.Fakat bu mutsuzluğunuz anlarla sınırlı kalsın,anlarda olsun.İnsan değerli bir varlıktır.Hissiyat önemli bir duygudur.Ellerimiz var ise,kalbimizde küçük kıpırtılar olabiliyor ise ve gözlerimiz beyinlerimizde yeni resimler çizebiliyorsa...Unutmayın,böylesi büyük bir güzellik.



25 Mart 2014 Salı

Bir Kelebek Ömrü

 Bir çıkmaza sapmak nasıldır bilir misiniz bayım?Biliyorum deyipte başka gözlerde aradığınız o ince cevaptır.Tutsaklıktır o.Yokluk,hiçlik.Belki de yorgunluk,bitmişlik... Kim bilir?Bağırdığınızda sizi duymayanlar oldu mu?Oysa bir fısıltı kadar yakın iken.Kulaklar mı kireçlenmiş,yürekler mi,ruhlar mı?Yoksa tahrik olmuş beyinler mi?Ağlamak neden bu kadar zorlaşır böylelerinde?Neden mesela gülüşümüzde düpedüz bir mutsuzluk,imgesizlik vardır?Gülmek demişken, neden zorla gülümsediğimiz zamanların sayısı bu kadar fazladır?Evet bayım yanıtlayabiliyorsanız gözlerime bakın.Lakin yanıtlayamayacaksanız bunun bir önemi yok.

 Zaman bu denli sıskayken mutsuzluğu fikir,eylem yapmak bana aitmiş gibi.Mutsuzluk yol arkadaşım gibi.Mutsuzluk ihtiyaç,mutsuzluk bir dürtü.Asıl amaçtan,asıl güzellikten iki harf fazla, bir harf eksik.Bu besbelli.Pesimist olduğumu kabul edeli çok olmadı.Fakat üzerime kokusu sinmiş bu iğrenç kıyafet beni öyle yerlere götürüyor ki,farkında olmak bir yetenek.Nasıl yorulmuşum,nasıl bıkmışım...Anlatsam, anlaşılacak değil.Hayatıma girmiş insanların bu kıyafetin çiziminde,dikiminde,ölçüsünde öylesine büyük çabaları var ki siz sanırsınız içinde mavi var.Oysa bayım, içinde karanlık var,siyah var.

 Dostlar yardım eder diye bilirim en başından.Peki ya bunun sebebi ta kendileriyse?Öyle ki dost önemli bir kavram.Aynı yollardan geçip,aynı şekillerde büyümek, aynı kişiliklere bürünmek gibi.Dost bir tercih meselesi.Mesela ölmek mi,yoksa acı çekiyor vaziyette yaşamak mı?Yoksa bütün üzüntü parçacıklarının üzerine gerilmiş çarşaf mı?Her zaman en kolayını,en ulaşılanı seçeriz.Oysa bazen yaptığımız tercihler bizleri saniyeler içerisinde kül tablalarında kalmış,kokuşmuş kül yığınlarına dönüştürebilir.Bazense maviye,martılara...

 Bazı şeyleri sürekli göz ardı etmek beyinlerimizi küflendirebilir.Mesela paylaşmayı,kıskanmayı...Paylaşmak güzel şeyde ya paylaşacağımız şey bir eşyadan,yiyecekten farklıysa.Ya paylaşacağımız, özümsediğimiz bir ruh,kişilik ise.Buna nasıl dayanılır?Nasıl denilir 'bu da senin olsun' diye... Nasıl kıyılır?Fakat gitmek diye bir oluş da var.En ağırı,en acımasızı.Peki ya giden, gitmediğinde ısrarlıysa...O zaman bütün sorun bizde mi bayım?Bir psikoloğa mı gitmeliyiz?Yoksa bunlar yaşamın antibiyotikleri mi?Böyle böyle büyüyeceğiz ya...Böyle böyle tartacağız bakış açılarımızı.Peki ya neden sonra bir şeyleri hep yoluna koymaya çalıştığımızda batıyoruz?Yada yüzüp yüzüp ulaşamıyoruz.Ben bir yanıta varamıyorum bayım.Ben kayboluyorum,inciniyorum,kırılıyorum en güzel yerimden.Fakat ne sesime yankı olan bir ses,ne de gölgeme yaslanmış bir insan göremiyorum.Bahsettiklerim yalnızlık değil.Belki yalnızlık huzurdur,bilemem.

 Mutsuz olduğum her an ve her dakika için pişman olurum.Pişman oldukça daha mutsuz.Belki de bir hastalık...Fakat şöylede bir gerçek var ki mutsuzluk, mutluluğum ardından çıkageliyor.Yani ne kadar mutlu olursam o denli mutsuz oluyorum.Bu bir denge midir bayım?Sanırım öyledir.Mutlu olduğum zamanlar çok farklı bir ben oluyorum.Mutlu olan,mutlu eden.Belki de en güzeli böyle.

 Siz siz olun derim ne mutsuzluğu yerleştirin boşluklarınıza, ne de takıntılarınızı.Çünkü her ne üzgünlüğünüz olursa olsun,her ne kadar daimi olursa olsun gözleriniz bir kez gülümsediğinde mutluyum dersiniz.Fakat bilmeliyiz ki bu mutluluk belki bir kelebek ömrü.O zaman bol kelebekli günleriniz olsun bayım.Hoşçakalın.



11 Mart 2014 Salı

Sen Şimdi Büyü Çocuk

 Hayallerimizin pençesine takılmış büyüyoruz çocuk.İçimizde öyle çılgın,öyle pervasız bir arzu,tutku var ki zaman ölüyor.Zaman gitgide ölüyor ve ölüm,ölümü yaklaştırıyor.Ölüm soğuk çocuk.Ölüm korkunç,ölüm acı,ölüm gerçek.Ölüm titremek,ölüm son nefesini huzurla veya pişmanlıkla vermek.Nasıl da uzak geliyor oysa, nasıl da genciz...Yaşayacak nice yıllarımız,anılarımız,hayallerimiz var.Kaçmak var, kurtulmak var. Bu şehri tam kalbinden, beyninden vurup gitmek var.Tanışacağımız nice insan,kazanacağımız nice tecrübe var.Hepsi farklı acı,hepsi farklı tatlı...Belki unutulmak saklanır hislerimize, belki de unutmak.Çünkü arkanda bırakacağın çok kirli,çok aptal insanlar olacak.Kimisi güzeldir çocuk ama canını incitir.Kırılmaktır bunun adı,üzülmek.Tekrar tekrar bölünmek,parçalanmak,birleşmek.

 İnsanlar bencil çocuk.İnsanların fena halde canı sıkılıyor.Fakat sen güçlüsün,hissettim.Her şeye mutlu olabilir,gülebilirsin.Bu böyle olması gerektiği için olmalıdır.Bisikletten nasıl düşüyordun?Kanın seni uyuşturup yerden kalkmanı engellemiyor muydu?Bir elin seni şevkatle tutup kaldırmasını hiç beklemedin mi?Ben kalkamazdım, sen kalkıyorsun çocuk.Yalnız ve güçlü.Ben insanlara muhtaçtım oysa sen değilsin.Sen, sen olduğun için güzelsin.Şimdi pamuk şekerini yiyebilirsin.O dünyanın belki en güzel hediyesi.Henüz anne değilim çocuk. Belki bilseydim sana anne olmayı anlatırdım.Dünyanın en güzel hediyesi buymuş, annem anlatmıştı.

 Şimdi büyüyebilirsin çocuk.Şimdi zamanın ölümünü izleyebilirsin.Ölüm kalbinin yakınlığıdır unutma...Çok da hatırlama.Çünkü yaşadığın her saniyenin ve her salisenin bir anlamı,bir değeri olmalı.Umut sakla gülüşlerine,çünkü umut huzurdur,bekleyiştir.Kendinde kaybolma...Kaybolmak kesinlikle kötü birisi.Pişmanlıkta öyle.Daha mı güçlü olmak istiyorsun.Mesela gece lambanı söndür ya da ne bileyim ayakkabının bağcığını bağlama.Çünkü düşersin,düştükçe büyürsün,öğrenirsin,güçlenirsin.Ve önemli olan bekleyişlerini yükseklerde kanatlandırma.Üzülürsün çocuk,güçlenmeyi büyümeyi, yürümeyi unutursun.İşte o zaman kaybedersin,yenilirsin.Yaşadığın hayatın anlamı bu değil.Yaşadığın hayatın anlamı hissetmek.Ruhunla, belki kelimelerinle...

 Sonra sevmek diye de bir duygu var,özlemek.Eğer hissediyorsan özlersin.Özlersen belki sevmenin aslında nasıl da zor, nasıl da kıymetli olduğunu anımsarsın.O zaman büyümüş olursun çocuk.İşte o zaman öğrenmiş,tanımış olursun hayat diye savuşturduğumuz zamanları.Şimdi ben ölüyorum çocuk,
sen biraz yaşa.

24 Şubat 2014 Pazartesi

UMUT ŞİMDİ ÖZLENEN


Soğuk bi boşluğun içinde kıvrılmış öylece duruyorum. Habersiz,sessiz. Öyle üşümüş ki içim nefes alınca ısınıyorum.Uyumamaya çalışıyorum çünkü biliyorum ki uyursam öleceğim. Zaten de ölümü hep uykunun içine saklamamış mıydık? En masumuydu işte, öyle kandırılıyorduk.Oysa ölüm masum ve sessiz değildi. Hırçındı, karşı konulmazdı.

 Ellerimi izliyorum devamlı, bileklerimi. Bence en güzelleri ellerimizdi. Dokunmaktı kısaca hissetmek. Sonra avuçlarımız,okşamaktı. Öpülmekti avuçlar, sevilmekti. Tırnaklarımız arzularımızdı.Parmaklarımız yazmaktı işte. Ruhumuzun izleriydi. Düşündüm sonra nasılda güzeldik biz ellerimizle.Umut kokuyorduk.Yaşamak gibi bir şeydi. Ama yaşamak farklı şeydi. Umut ettiğin şekilde yaşamak bambaşka.

 Umut şimdi hayattı işte. Benim de bir hayatım vardı.Bir umuttu ama aşk değildi. Beklemekti bunun adı.Bir sevdiceğim vardı uzaklarda.İçimdeydi ta derinlerde. Uzaktı fakat yakındı sanki. Kokusunu duyabiliyordum mesela. Ellerini öpebiliyordum, sarılabiliyordum. Her gün geleceği zamanı içimdeki çiçekleri soldurmadan bekliyordum. Bekliyordum.Bekliyordum...Onu ezberlemeye çalışıyordum saçlarında.Buna aşk diyemiyordum aşktan fazla bir şeydi bu. Umuttu işte.

 Şimdi sonbahardı .kitaplık, ıhlamurluk bi mevsimdi. Kitap okuyorduk birlikte, ıhlamur içiyorduk.Ellerimiz üşüyordu.Nefesiyle ısıtıyordu beni. Üzmüyordu mesela.Mutluyduk öylece.Nasılda seviyorduk birbirimizi ama.Sonu yokmuşçasına .Karanlığa inanmıyorduk bu yüzden.Umut varken karanlık neye yarar? Hani çok güzeldi böyle saçları,elleri,kokusu. Şımarabiliyorduk birlikte. Uzanabiliyordum onun dizlerine. Öyle lise aşıkları gibi bir şey değildi bu farklıydı, hepsinden güzeldi.
 Bitecek son bulacak bir şey de değildi bu.Yan yatmış sekizdi,huzurdu.Yazabiliyordum onu sayfalarca.Kucaklayabiliyordum onun kalbini, okşayabiliyordum.Filmlerdeki gibiydik aynı.Bağırarak şarkı söylerdik Eylül'de.Gül güzelimdi benim.Kalbimin ortasına bağdaş kurmuş mutluluğumdu.Kalbimin odacığıydı adeta. 

 Sonra bir gün avuçlarımı öptü ve bana rüyalara inanıp inanmadığımı sordu. Ben inanmıyorum dedim.Ve bir şimşek çaktı gözlerimde.Beynim soğudu böyle.Bedenimi hissettim.Yorgundum sanki.Bi gülücük sarıverdi dudaklarımı.Gözlerimi açtım,üşüyordum oysa.Rüya diyemezdim ki olanlara. Umut dedim bende umuttu işte.Ben öylece ölümün eşiğinde uyumamaya çalışırken nasıl da uyanabilmiştim o soğukta. Nasıl da kendime gelebilmiştim.Umut mu ayakta tutmuştu beni.Ne umuduydu ki bu?Oysa sevdiceğim beni seneler önce terk etmemiş miydi?Nerdeydim ben, kimdim? 
 Hücrelerimin kapana kıstığı küçük bir kanserdim.Yalnızdım, yapayalnız.Ve içimde küçücük bir umut kırıntısı yoktu. Ölüme hazırlanıyordum besbelli ve bir rüyayla daha da yalnızlaştım.Evimdeydim, o küçücük kulübemde.Üşüyordum, çünkü ölümü istiyordum.Fakat ölümü öpemedim..Peki bu bir şans mıydı? Ne yapmam gerekiyordu?Tanrı bana uyan dedi.Uyan ve geçmişine bir bak nasılda güzelsin.Ölüm seni bulacak sen onu değil.Üşüdüm işte daha da üşüdüm şimdi, titriyorum.Başım dönüyor, hayır uyumuyorum. Isınmak istiyorum. Üzerime bir şeyler almaya çalışıyorum ve duruyorum.Sonra diyorum ki sen bir yapraksın ve Eylül geldi.Hazırlan, ölüyorsun. Umut şimdi karanlık.Umut şimdi özlenen.

Saklanmak Zorunda Kaldığımız Yerler

 Merhaba sevgili okurlar ve yazarlar;

 Bir yılın ardından bloğumun keşfedilmesi üzerine yeniden gelmiş bulunmaktayım.Hoş geldim,hoş buldum.Şimdi sizlere yine,yeniden dertlerimi,hüzünlerimi,sevinçlerimi hiç sıkılmadan,bıkmadan,usanmadan yazacağım canlar.Bilmem seversiniz,bilmem sıkılırsınız.Orası sizin hislerinize kalmış.

 Keşfedilmek kötü bişiy arkdslr.Tabii seni tanıyanlar kısmından.Saklandığın küçücük,kuytu bi kulübeden çekip çıkarıyorlar seni.Saklanamıyorsun.Hislerini yargılıyorlar,yadırgıyorlar.Sonra merak ediyorlar.Acaba bunu bana mı yazdı falanlar.Neyse ki her zaman bir kaçış yolu var.Saklanacak,gizlenecek bir yer.Bir avuç dolusu huzur... Bir avuç dolusu düşünce...Ve bir avuç dolusu öykü...