Bir çıkmaza sapmak nasıldır bilir misiniz bayım?Biliyorum deyipte başka gözlerde aradığınız o ince cevaptır.Tutsaklıktır o.Yokluk,hiçlik.Belki de yorgunluk,bitmişlik... Kim bilir?Bağırdığınızda sizi duymayanlar oldu mu?Oysa bir fısıltı kadar yakın iken.Kulaklar mı kireçlenmiş,yürekler mi,ruhlar mı?Yoksa tahrik olmuş beyinler mi?Ağlamak neden bu kadar zorlaşır böylelerinde?Neden mesela gülüşümüzde düpedüz bir mutsuzluk,imgesizlik vardır?Gülmek demişken, neden zorla gülümsediğimiz zamanların sayısı bu kadar fazladır?Evet bayım yanıtlayabiliyorsanız gözlerime bakın.Lakin yanıtlayamayacaksanız bunun bir önemi yok.

Zaman bu denli sıskayken mutsuzluğu fikir,eylem yapmak bana aitmiş gibi.Mutsuzluk yol arkadaşım gibi.Mutsuzluk ihtiyaç,mutsuzluk bir dürtü.Asıl amaçtan,asıl güzellikten iki harf fazla, bir harf eksik.Bu besbelli.Pesimist olduğumu kabul edeli çok olmadı.Fakat üzerime kokusu sinmiş bu iğrenç kıyafet beni öyle yerlere götürüyor ki,farkında olmak bir yetenek.Nasıl yorulmuşum,nasıl bıkmışım...Anlatsam, anlaşılacak değil.Hayatıma girmiş insanların bu kıyafetin çiziminde,dikiminde,ölçüsünde öylesine büyük çabaları var ki siz sanırsınız içinde mavi var.Oysa bayım, içinde karanlık var,siyah var.

Dostlar yardım eder diye bilirim en başından.Peki ya bunun sebebi ta kendileriyse?Öyle ki dost önemli bir kavram.Aynı yollardan geçip,aynı şekillerde büyümek, aynı kişiliklere bürünmek gibi.Dost bir tercih meselesi.Mesela ölmek mi,yoksa acı çekiyor vaziyette yaşamak mı?Yoksa bütün üzüntü parçacıklarının üzerine gerilmiş çarşaf mı?Her zaman en kolayını,en ulaşılanı seçeriz.Oysa bazen yaptığımız tercihler bizleri saniyeler içerisinde kül tablalarında kalmış,kokuşmuş kül yığınlarına dönüştürebilir.Bazense maviye,martılara...
Bazı şeyleri sürekli göz ardı etmek beyinlerimizi küflendirebilir.Mesela paylaşmayı,kıskanmayı...Paylaşmak güzel şeyde ya paylaşacağımız şey bir eşyadan,yiyecekten farklıysa.Ya paylaşacağımız, özümsediğimiz bir ruh,kişilik ise.Buna nasıl dayanılır?Nasıl denilir 'bu da senin olsun' diye... Nasıl kıyılır?Fakat gitmek diye bir oluş da var.En ağırı,en acımasızı.Peki ya giden, gitmediğinde ısrarlıysa...O zaman bütün sorun bizde mi bayım?Bir psikoloğa mı gitmeliyiz?Yoksa bunlar yaşamın antibiyotikleri mi?Böyle böyle büyüyeceğiz ya...Böyle böyle tartacağız bakış açılarımızı.Peki ya neden sonra bir şeyleri hep yoluna koymaya çalıştığımızda batıyoruz?Yada yüzüp yüzüp ulaşamıyoruz.Ben bir yanıta varamıyorum bayım.Ben kayboluyorum,inciniyorum,kırılıyorum en güzel yerimden.Fakat ne sesime yankı olan bir ses,ne de gölgeme yaslanmış bir insan göremiyorum.Bahsettiklerim yalnızlık değil.Belki yalnızlık huzurdur,bilemem.
Mutsuz olduğum her an ve her dakika için pişman olurum.Pişman oldukça daha mutsuz.Belki de bir hastalık...Fakat şöylede bir gerçek var ki mutsuzluk, mutluluğum ardından çıkageliyor.Yani ne kadar mutlu olursam o denli mutsuz oluyorum.Bu bir denge midir bayım?Sanırım öyledir.Mutlu olduğum zamanlar çok farklı bir ben oluyorum.Mutlu olan,mutlu eden.Belki de en güzeli böyle.
Siz siz olun derim ne mutsuzluğu yerleştirin boşluklarınıza, ne de takıntılarınızı.Çünkü her ne üzgünlüğünüz olursa olsun,her ne kadar daimi olursa olsun gözleriniz bir kez gülümsediğinde mutluyum dersiniz.Fakat bilmeliyiz ki bu mutluluk belki bir kelebek ömrü.O zaman bol kelebekli günleriniz olsun bayım.Hoşçakalın.